Dalgalarda
gezinmek...
Aslında
"İnternet'te sörf yapmak" deniyor ama dalgalarda gezinmek
sözü daha doğru geliyor bana.
Denizde
kendini suya bırakıp nereye, ne zaman gideceğini düşünmeden
yalnızca suyun serinliğini hissetmek, yosun kokusunu, göğün
maviliğini, batmakta olan güneşin solan ışıklarını yaşamak,
doğanın avutan beşiğindeymiş gibi aşağı yukarı usulca
sallanmak...
Bilgisayar
ekranına bakarken amaçsızca oradan oraya atlamak, bulduklarının
şaşkınlığını üzerinden atamadan bir başka yöne
dönüvermek...
Ekrandaki
yolculuk bir açıdan denizdeki gezintiye benzemiyor mu?
Ama
o hızlı tempoyu, her an eklenen milyarlarca yeni bilgi parçasını,
iletişimin çarpıcı ışıklarını düşününce de aşırı bir
telaş yok mu İnternet gezginlerinin yaşamında? Belki bu yüzden
ekran başından kalkıp kendimi gerçek dalgalara bırakmak
istediğim zamanlar epey fazla. Yine de dünyanın herhangi bir
yerinden olağanüstü bir insanla beklenmedik bir anda
karşılaşıvermenin, onca farklılığa karşın hiç akla
gelmeyecek düşünce ve duyguları paylaşmanın gerçekten ayrı
bir
güzelliği
var.
....
Büyük
şair vatan hainliğine devam ediyormuş hâlâ...
Doğrudur,
mutlaka şiirleriyle bir ışık olup ekrandan ekrana uçarak
sürdürüyordur vatan hainliğini.
Evet,
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ...
Vatan
çocukların üzerine bomba yağdırmaksa, ağzını açan herkese
biber gazı sıkmaksa vatan, vatan onurlu bir yaşam sağlayamadığınız
insanlara sadaka dağıtmaksa, vatan özgürce konuşmayı ve yazmayı
en büyük suç saymaksa, vatan dünyanın en uzak köşesindeki
yoksulların acılarını bile yüreğinde hisseden ozana inat kendi
insanını açlıktan ölmeye terk etmeyi düşünebilmekse...
Kuşkusuz
yıllarını geçirdiği hapishanenin parmaklıklarından ve sürgün
yıllarının soğuk uzaklığından günümüze bakan Nazım Hikmet
haykıracaktır isyan eden sesiyle ve 21. yüzyılın iletişim
gücüyle:
"vatan,
kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben
vatan hainiyim.
Yazın
üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım
Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." (1)
....
Nazım
Hikmet'in apayrı bir değeri, yeri vardır benim için.
Yaşadıklarının,
görüşlerinin, hatta şiirlerinin bile ötesinde, tüm yazdıklarına
işlemiş aşk, insan sevgisi, yaşama sevinci ve gelecek umududur
beni etkileyen.
Benim
için hep en yurtsever insanlardan birisi olmuştur. Onun
Anadolu'daki çınar ağaçlarından Afrika'nın yoksul çöllerine,
Hindistan'ın acılarından uzayın derinliklerine uzanan vatanını
görebilmek insana, yaşama, doğaya, geleceğe güven duymanın en
anlamlı yollarından biridir.
Bu
yüzden İnternet'te dolaşırken gözüme çarpan ve buraya
ayrıntılarını aktarmaya utandığım "Nazım Hikmet vatan
haini miydi?" tartışmasının gerçekliğine inanmakta güçlük
çektim.
Ne
yazık ki yaşamlar ve düşünme biçimleri teknolojiler kadar hızlı
gelişmiyor. Paylaşım ortamları, bilgiye ve düşüncelere kolay
erişilebilmesi elbette çok güzel ama yeterli olmuyor. Ekonomik ve
kültürel açıdan yoksul bırakılan insanlar güncel olanaklardan
ve bunun sağladığı derinlikten yararlanamıyorlar, güzeli ve
doğruyu getirmesi beklenen iletişim mucizesi kötülüğü ve
yanlışı yaymanın da aracı olabiliyor.
Bunun
sorumlusu elbette yeterli gelişme olanağı olmadan elinde
bulduklarıyla kendi doğrusunu arayan sıradan insanlar değil.
Belirli çıkarlar için onları istediği gibi biçimlendirip
yönlendirmeye çalışan diğerleri, önemli olduğunu ve hep güçlü
kalacağını sananlar.
Nazım'ın
büyük bir sevgiyle "Akrep gibisin" diye seslendiği
milyonların yaşam koşulları çok değişti. Ama galiba "hâlâ
şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım
kardeşim!" siteminin geçerliliği sürüyor.
....
Şiir
ayrı bir dünyadır. Sözle anlatmak kolay değildir.
"Delikanlım!.
Senin
kafanın içi
yıldızlı
karanlıklar
kadar
güzel,
korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar
ve senin kafan
kâinatın
en mükemmel şeyidir."
"Sen
artık
bu
kitapta:
noktaları
virgülleri
satırları
taşımıyorsun.
Sen
artık
bu
kitapta
koşmuyor
bağırmıyor
alnını
kaşımıyorsun.
Sen
artık
bu
kitapta
yaşamıyorsun."
"Çan
çalmıyoruz.
Çan
çalmıyoruz.
Yok
salâ
veren!
Giden
o
biten
bir
şarkı
değildir…"
"ve
on dördümden beri şairlik ederim
kimi
insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben
ayrılıkların
kimi
insan ezbere sayar yıldızların adını
ben
hasretlerin
hapislerde
de yattım büyük otellerde de
açlık
çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda
asılmamı istediler
kırk
sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini" (1)
diyen
Nazım Hikmet'in şiirlerini okuyanların kendi yaşamları ve
gelecekleri için ipuçları bulacaklarına, büyük ozanın
memleketinden insan manzaralarıyla karşılaştıklarında insanı
ve dünyayı başka bir coşku ve umutla seveceklerine kuşkum yok.
Kendisi
olmasa bile şiirleri ışık saçmaya devam ediyor hâlâ...
1.
http://www.nazimhikmet.gen.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder