9 Ocak 2016 Cumartesi

Van Gogh ve Fazıl'ın Perileri, Ebrudan Esinlenen Düşünceler


Van Gogh özel sergisini duymayıp izlememiş olanlar varsa biraz üzülebilir. Gerçekten eşsiz bir deneyim.

"Van Gogh Alive, bu üretken sanatçının 1880-1890 yılları arasındaki çalışmalarını ve hayat deneyimlerini keşfetme; bugün dünya çapında tanınan başyapıtlarının birçoğuna imza attığı yerler olan Arles, Saint Rémy ve Auvers-sur-Oise’da geçirdiği dönem zarfındaki düşüncelerini, duygularını ve ruh halini yorumlama fırsatı sunuyor.

Güçlü bir klasik müzikle senkronize olarak değişen, dev boyutlardaki 3.000’den fazla Van Gogh görüntüsü; ekranları, duvarları, kolonları, tavanı ve hatta yeri de dolduran heyecan verici bir gösteri yaratarak, ziyaretçilerini ünlü ressamın eşsiz tarzını oluşturan coşkulu renkler ve canlı detaylarla büyülüyor." (1)

Sergi 1853-1890 yılları arasında yaşayan ve kendi döneminde pek ilgi görmeyen Hollandalı ressamın fırtınalı hayatını gösterirken fonda klasik müzik kullanıyor. Van Gogh’un duygularını, sanatını ve ruh halini kesitlerle sunuyor.

Bir resmin içine girebilmek romanlara katılabilmekten zordur. Sözcüklerin sıralanmış olması başını ve sonunu ilk anda görmemizi, onları sırayla izlememizi sağlar. Oysa yeterince eğitimli olmayan göz resmi bir bütün olarak algılar ve hemen sıkılıp sonrakine geçer.

İşte Van Gogh sunumu ressamın yalnızca resimlerinin değil, yaşamının ve düşüncelerinin de içine girme şansı veriyor.

Kötü haber. Ankara'daki sergi 3 Ocak 2013'te bitti.

İyi haber. Bir gün, bir yerde bunu ya da başka ressamları konu alan benzerlerini görme şansınız olabilir. Teknolojinin insan için kullanılmasının en anlamlı örneklerinden birisi olmuş bu yöntem. Şaşırtıcı, eğlendirici, bilgilendirici, geliştiren ve mutlu eden bir deneyim sağlıyor.

Bir başka iyi haber. Van Gogh'un mektuplarına ulaşılabiliyor. (2) Birçok resmini ve bilgiyi çeşitli sitelerde bulmak da olanaklı. (3)

....

Van Gogh sergisi aynı zamanda toplumsal bir olay.

Yaşamlarda yeni bir etki yaratıyor. Resim sergilerine pek gitmeyen, belki de hiç bir zaman bir galeriye uğramamış insanlar da gelip izliyor.

Sergide perdeye yansıyan resimlerin önünde poz verip fotoğraf çektiren değişik kültür ve düşüncelerden insanlar, gençler, yaşlılar, türbanlılar, zenginler, yoksullar var.

Sanatçının en büyük sorumluluğu sevmek değil midir? Bir güzelliğe kendi penceresini genişleterek bakıp anlamaya çalışan değişik dünyaların insanlarına sıcak bir yakınlık duymamak elde mi?

Nazım'ın "kabahatin çoğu sende" derken taşıdığı sevecenliği anlamadan yalnızca bazı kesimlerin gelişmemiş olmasından söz etmek, onlara dışarıdan, hele yukarıdan bakmak büyük bir yanlış olmaz mı? Onlar kendi dünyalarının kahramanları değil midirler? Basit sözcüklerle karalanmayı hak etmek için ne yapmışlardır? Tarihsel ve toplumsal bir derinlikle, sanatçı bile değil yalnızca insan duyarlılığıyla bakmak gerekmez mi?

Sözünün anlaşılır olması konuşmacının mı dinleyicinin mi sorunudur?

....

Sanat ürününün gerçekliği en iyi ebrudan esinlenen düşüncelerle anlatılabilir.

Bir sanat yapıtının ortaya çıkmış olduğu ne zaman söylenebilir? Doğduğu, dünyaya geldiği, var olduğu an hangisidir?

Kuşkusuz sürecin başlangıcı çok öncelere uzanabilir. Annenin kişiliğinin oluşmasına, çevreyle ilişkilerine, günün birinde sanatçı olacak bebeği karnında taşıdığı dönemdeki duygu ve düşüncelerine, sonra çocuğun topluma katılıncaya kadar edindiği tüm bilgi, deney ve izlenimlerine gidilebilir.

Ama sanat yapıtının fiziksel olarak gerçekleşmesi onun başkalarıyla paylaşmaya hazır olduğu ilk andır gibi geliyor bana.

Romanın son düzeltisinin yapılması, resimde son fırça darbelerinin konması, heykelde son rötuşların, filmde kurgunun tamamlanması.

Bu ana dek her şey değişken, gelişmeye ve düzeltmeye açıktır. Düşünce renklerinin küçük fırça darbeleriyle sudaki boya üzerinde biçimlendirildiği ebru sanatında olduğu gibi. O görüntü, üzerine yerleştirilen kağıtta kalıcı olmadığı sürece tekrarlanması olanaksızdır. Her an uçup giderek yok olabilecek düşünceler gibidir.

Sanat ürünü kağıdın suya konduğu işte o son anda yaşamaya başlar.

Peki yeni dünyada bilgi denizine bırakılan ürünler? Örneğin Selim ile Sima öyküsü. (4) Onlar ne zaman doğar, ne kadar kalırlar? Ya da gerçekten doğup yaşarlar mı?


1. Van Gogh / Alive, http://www.cermodern.org/vangogh-tr.html
2. Leo Jansen, Hans Luijten ve Nienke Bakker, Vincent van Gogh The Letters, http://vangoghletters.org
3. http://www.vangoghgallery.com/

4. Mehmet Arat, Yılın Son Günü, http://blog.milliyet.com.tr/yilin-son-gunu/Blog/?BlogNo=394924

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder