Van Gogh özel sergisini
duymayıp izlememiş olanlar varsa biraz üzülebilir. Gerçekten
eşsiz bir deneyim.
"Van Gogh Alive, bu
üretken sanatçının 1880-1890 yılları arasındaki çalışmalarını
ve hayat deneyimlerini keşfetme; bugün dünya çapında tanınan
başyapıtlarının birçoğuna imza attığı yerler olan Arles,
Saint Rémy ve Auvers-sur-Oise’da geçirdiği dönem zarfındaki
düşüncelerini, duygularını ve ruh halini yorumlama fırsatı
sunuyor.
Güçlü bir klasik
müzikle senkronize olarak değişen, dev boyutlardaki 3.000’den
fazla Van Gogh görüntüsü; ekranları, duvarları, kolonları,
tavanı ve hatta yeri de dolduran heyecan verici bir gösteri
yaratarak, ziyaretçilerini ünlü ressamın eşsiz tarzını
oluşturan coşkulu renkler ve canlı detaylarla büyülüyor."
(1)
Sergi 1853-1890 yılları
arasında yaşayan ve kendi döneminde pek ilgi görmeyen Hollandalı
ressamın fırtınalı hayatını gösterirken fonda klasik müzik
kullanıyor. Van Gogh’un duygularını, sanatını ve ruh halini
kesitlerle sunuyor.
Bir resmin içine
girebilmek romanlara katılabilmekten zordur. Sözcüklerin
sıralanmış olması başını ve sonunu ilk anda görmemizi, onları
sırayla izlememizi sağlar. Oysa yeterince eğitimli olmayan göz
resmi bir bütün olarak algılar ve hemen sıkılıp sonrakine
geçer.
İşte Van Gogh sunumu
ressamın yalnızca resimlerinin değil, yaşamının ve
düşüncelerinin de içine girme şansı veriyor.
Kötü haber. Ankara'daki
sergi 3 Ocak 2013'te bitti.
İyi haber. Bir gün, bir
yerde bunu ya da başka ressamları konu alan benzerlerini görme
şansınız olabilir. Teknolojinin insan için kullanılmasının en
anlamlı örneklerinden birisi olmuş bu yöntem. Şaşırtıcı,
eğlendirici, bilgilendirici, geliştiren ve mutlu eden bir deneyim
sağlıyor.
Bir başka iyi haber. Van
Gogh'un mektuplarına ulaşılabiliyor. (2) Birçok resmini ve
bilgiyi çeşitli sitelerde bulmak da olanaklı. (3)
....
Van Gogh sergisi aynı
zamanda toplumsal bir olay.
Yaşamlarda yeni bir etki
yaratıyor. Resim sergilerine pek gitmeyen, belki de hiç bir zaman
bir galeriye uğramamış insanlar da gelip izliyor.
Sergide perdeye yansıyan
resimlerin önünde poz verip fotoğraf çektiren değişik kültür
ve düşüncelerden insanlar, gençler, yaşlılar, türbanlılar,
zenginler, yoksullar var.
Sanatçının en büyük
sorumluluğu sevmek değil midir? Bir güzelliğe kendi penceresini
genişleterek bakıp anlamaya çalışan değişik dünyaların
insanlarına sıcak bir yakınlık duymamak elde mi?
Nazım'ın "kabahatin
çoğu sende" derken taşıdığı sevecenliği anlamadan
yalnızca bazı kesimlerin gelişmemiş olmasından söz etmek,
onlara dışarıdan, hele yukarıdan bakmak büyük bir yanlış
olmaz mı? Onlar kendi dünyalarının kahramanları değil midirler?
Basit sözcüklerle karalanmayı hak etmek için ne yapmışlardır?
Tarihsel ve toplumsal bir derinlikle, sanatçı bile değil yalnızca
insan duyarlılığıyla bakmak
gerekmez mi?
Sözünün anlaşılır
olması konuşmacının mı dinleyicinin mi sorunudur?
....
Sanat ürününün
gerçekliği en iyi ebrudan esinlenen düşüncelerle anlatılabilir.
Bir sanat yapıtının
ortaya çıkmış olduğu ne zaman söylenebilir? Doğduğu, dünyaya
geldiği, var olduğu an hangisidir?
Kuşkusuz sürecin
başlangıcı çok öncelere uzanabilir. Annenin kişiliğinin
oluşmasına, çevreyle ilişkilerine, günün birinde sanatçı
olacak bebeği karnında taşıdığı dönemdeki duygu ve
düşüncelerine, sonra çocuğun topluma katılıncaya kadar
edindiği tüm bilgi, deney ve izlenimlerine gidilebilir.
Ama sanat yapıtının
fiziksel olarak gerçekleşmesi onun başkalarıyla paylaşmaya hazır
olduğu ilk andır gibi geliyor bana.
Romanın son düzeltisinin
yapılması, resimde son fırça darbelerinin konması, heykelde son
rötuşların, filmde kurgunun tamamlanması.
Bu ana dek her şey
değişken, gelişmeye ve düzeltmeye açıktır. Düşünce
renklerinin küçük fırça darbeleriyle sudaki boya üzerinde
biçimlendirildiği ebru sanatında olduğu gibi. O görüntü,
üzerine yerleştirilen kağıtta kalıcı olmadığı sürece
tekrarlanması olanaksızdır. Her an uçup giderek yok olabilecek
düşünceler gibidir.
Sanat ürünü kağıdın
suya konduğu işte o son anda yaşamaya başlar.
Peki yeni dünyada bilgi
denizine bırakılan ürünler? Örneğin Selim ile Sima öyküsü.
(4) Onlar ne zaman doğar, ne kadar kalırlar? Ya da gerçekten doğup
yaşarlar mı?
1. Van Gogh / Alive,
http://www.cermodern.org/vangogh-tr.html
2. Leo Jansen, Hans
Luijten ve Nienke Bakker, Vincent van Gogh The Letters,
http://vangoghletters.org
3.
http://www.vangoghgallery.com/
4. Mehmet Arat, Yılın
Son Günü,
http://blog.milliyet.com.tr/yilin-son-gunu/Blog/?BlogNo=394924
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder